Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Cinsellik dediğin nedir ki!

"Biz büyür, dünya değişirken;
Birbirimizi düşünüp, başkalarıyla sevişirken..."

Bir kaç gündür bu şarkı yankılanıyor kulaklarımda. Sonra kendime acırken buluyorum kendimi. O kadar çok kişiyle ilişkiye girdim ki, o kadar extrem olaylar yaşadım ki artık hiçbir seks bana zevk vermez oldu. Bu yüzdendir sanırım son üç ayrıdır cinselliğimi kaybettim. Sevişeceğim sırada, bir şekilde sıkılıyorum, bir şekilde sadece sarılıp uyumak istiyorum. Başkasını düşünmüyorum o sırada çünkü düşünecek kimsem yok. Eski aşklarıma bir çok insan kadar sadığım elbette fakat bir şekilde başka bedenlerde onları düşünerek kirletmek istemiyorum o anıları. 

Kendime acıma sebebime gelince, ülkemizde hala hiç kız eli tutmamış erkekler var. O erkekleri bir kızın elini tutmak bile mutlu edebiliyor. Hiç ilişkiye girmemiş yirmilerini aşmış binlerce genç var. Cinselliği o kadar büyük bir şey sanarak, kafalarında metalaştırarak yaşıyorlar. Ben bunların hiçbirinden zevk almıyorum. Dedim ya en extremi bile aynı bokun larciverti... 

Kıskanıyor muyum ne? Hayatta cinselliğe dair yaşayacak şeyleri hızlı tüketmiş olmam benim hatam mıydı diye düşünürüm sık sık. Yıllarca kendime koyduğum başka bir ismi varmış. Geçen sene öğrenmiştim Acting Out dendiğini. Sağolsun Psikiyatristim benim orospuluk dediğim olaya bilimsel bir isim buluvermişti. 

Biraz daha durulayım bakayım. Bakarsın ummadık yerden bir güzellik çıkagelir...

28 Temmuz 2011 Perşembe

Hayatımda okuduğum en sinir bozucu romandı; İSKENDER...

Elif, Sen ne yaptın öyle?

İki gün önce İskender romanına başladım. Garip bir alışkanlığım vardır, bir romanı nerede başladıysam orada bitirmek isterim. Bu günler sonra da olabilir. Elif'in romanını aldıktan sonra bir parkta oturdum ve okumaya başladım. Bazen ellerim titredi, bazen Fırat'ın yakınlarında bir köyde, bazen Londra'da bazen Abu Dabi'deydim...

Normalde ağlak bir herif olmadığım halde, Cemile'ye, Pembe'ye oturup ağladım. İskander'in Ruh halini hissettim. Roksana'ya üzüldüm, Adem benim için bambaşkaydı. Kişiler üzerinde dolaştım durdum. Bu yazıyı yazmamdaki en önemli sebep ise, en iyi reklamın bir dost tavsiyesi olduğuna inanmamdır. Gidip bu romanı alın ve okuyun.

Elif son romanında maneviyat hırkasını biraz aralamış, daha sade bir dille kaleme almış romanını. Elbette içinde ruhani serpintiler olsa da, Aşk gibi, Pinhan gibi, Siyah Süt gibi yoğun hissetmedim dini yönü. Elbette karakterlerin evhamları, batılları vardı fakat hiçbirinin üstünde abartı durmuyordu bu batıllar.

Cemile'de, Elif'in anneannesi yansımış biraz bizlere, Pembe daha Anaç Sütlaç Hanım, Tobiko içindeki isyanı ve yanısıra sistemi düşünmeden yaşadığı çocukluk yıllarını... Bu romanı okurken, Elif'in hayatından izlere de rastlayacağınızı bilmeniz gerekiyor. Edebiyatın mayasında vardır bu, Elif çok güzel sindirmiş bunu son kitabına... Onu iyi tanımayan okurları anlayamaz.


Yüzlercesi kişiliği, karakteri, siyasi görüşü gibi saçma sapan laflar etse de yadsınamaz bir gerçektir ki, Elif İngilizce yazan ve romanımızı dünyaya duyuran, okutan ender yazarlarımızdan bir tanesi. 


Tek eleştirebileceğim nokta, keşke poz verirken İskender olmasaydın be Elif... Hayal gücüme bir tekmeydi o fotoğraf...


Kitap bittiğinde içimden parçalar her bir karaktere ayrı yorumlar yaptı. Sizlere roman hakkında tüyo vermemek için malesef bunları yazamıyorum. Fakat şunu söyleyebilirim Roman bittiğinde "Eee şimdi?" dedim içimden. "Şimdi n'olacak?" Soru bir şekilde içimde saklıydı fakat duymak istemedim. Kitabı başladığım bankta bitirdim ve orada bıraktım. Başkası da okuyabilsin diye içine de ufak bir not yazdım; okuduktan sonra bencillik etmemesini ve paylaşmasını salık veren. 


Daha sonra da gittim kendime bir tane daha aldım ve arşivime ekledim. 


Uzun zamandır beni böyle sarsan güzel bir roman okumamıştım. Hep yaz Elif, kalemine sağlık... 



27 Temmuz 2011 Çarşamba

ANTİDEPRESANLAR, BAŞLAYACAK OLANLARA TAVSİYELER...

Üniversite yıllarımda bir intihar girişimim olmuştu, sonrasında bir hafta kadar hastanede yattım ve çıktığımda psikolojik destek almak zorunda kalmıştım. Bir kere deneyip başaramayınca insanı bir güçsüzlük alıyor gidiyor, bir daha deneyemeyebiliyor. Tamamen iğrenç tesadüfler silsilesi yüzünden kurtulmuştum. Bu olayın arkasından iki yıl boyunca Efexor 150 mg. kullandım. Kıpkırmızı bir reçetem vardı. Mis gibiydi hayat, pek umursamıyordun, yarı uykulu geziyordun falan filan. Sonrasında bırakma evresi  6 ay kadar sürmüştü. yani yaklaşık 2.5 yıl oluyor ama o son buçuğu saymıyorum. 

Bundan bir sene öncesinde her şey yeniden hortlayan kendimi öldürme düşünceleri sonrasında hazır düşünce evresindeyken yakalayalım bari dedim ve psikiyatriste gittim. Mesleğinde son derece başarılı bir kadındı kendisi. Böylelikle bundan tam bir sene öncesinde yeniden antidepresana başladım. İstemeye istemeye... Nasıl bir sürünceme olduğunu biliyorum çünkü. Asena Hanım(psikiyatristim)'a dedim ki, bakın öncesinde cinselliği tam yaşayamaz olmuştum, mal gibi dolaşıyordum ortalarda. İstemiyorum farmakolojik destek, onun yerine siz bana psikolog önerseniz... Psikolog önerse bile ilaca da başlamam gerektiğini yaklaşık yarım saat boyunca anlatınca ve ayrıca vereceği ilacın cinsel yönden bir azalma göstermeyeceğine, aynı zamanda beni yalnızca bir ay zorlayacağına da ikna etti. ben de tamam dedim...

Bu süreç içerisinde deneyimlerimi, yaşadıklarımı antidepresana başlayacak olanlara ya da bırakmak isteyenlere anlatmak istedim ki neyle karşılaşacaklarını bilsinler. 

Başladığım ilacın adı cymbalta 60 mg. Hammaddesi Duloksetin hidroklorür.

İlaca ilk başlayacağım gün gidip eczaneden aldım ve prospektüsünü okumaya başladım (ansiklopedi gibi bir şey...) Orada bulunan yan etkiler, vesaireleri gördükten sonra gözüm korktu ve ertesi gün Asena Hanım'ın yanına tekrar gittim, ölüyor muyum ben yeaaaaa! şeklinde. Kadın alıp prospektüsü yırttı ve kullan canım dedi. Ok dedim ve o gün ilk ilacımı içtim. 

İlk günlerde ilacı içtikçe uyuyorum, başım dönüyor, mal gibiyim... Dünya yansa umurumda değil. Öyle bir mod ki, ondan öncesinde her gün herhangi bir sebebe ağlayan ben, o günden sonra ağlayacak olsam yatıp uyuyorum, gülecek olsam yatıp uyuyorum... İlk bir hafta bu şekilde geçti. 

İkinci hafta biraz kendime gelmeye başladım, ara sıra epiriler falan da yapıyordum. Kahvaltı sırasında aile bireylerinin yanına gidebilmeye başladım (depresyon dönemimde odamdan dışarı çıkmıyordum). Daha sonraları bu başdönmeleri geçti. Uyku hali hafif hafif ortadan kalkmaya başladı... 

Üçüncü haftadan sonra, şimdiye kadar olan dönem içerisinde, Lilly ilaç firmasına, Asena Hanım'a bol bol dua eder şekilde, terapilere de devam ede ede geçti... Antidepresan öyle bir olay ki, ne aşırı mutlu oluyorsun ne de mutsuz bu ilaçları kullanırken. Sanki vücudunuzda bir tane deney tüpü var, o tüpün içi seratonin, endorfin karışımı bi boklar var. İlaçtan önce sevindiğinizde o tüp dolup taşacak gibi olurken, ilaçtan sonra ancak yarısı kadar mutlu oluyorsunuz fakat aynı şey düşüşler için de geçerli. ilaca başlamadan önce o tüp bomboş kalıyorsa eğer, her ne olursa olsun kendinizi o kadar da kötü hissetmiyorsunuz. Rahatsınız yani...

Bu dönemde alkol kullanılması son derece sakıncalı olduğundan pek alkol almıyorsunuz fakat ben aldım. Önceden 10 birayla sarhoş oluyorsanız bu ilaçla birlikte 2 biraya düşüyor skala. Ucuzluyor yani ortam. Fakat bunun yanısıra eğer içkiyi fazla kaçırırsanız, beyniniz bir şekilde kapanıyor. Ne olduğunu hatırlamadığım bir kaç gece oldu ertesi gün nerede uyandığımı dahi bilmiyordum. Beni eskiden beri takip edenler Kahveci Ramazan olayını ve seks orucunu hatırlarlar... 

Efexor kadar mallaştıran bir ilaç değildi cymbalta. Rahatsınız, cinsel yönden de normal bir insan gibi devam ediyorsunuz. Kafanız çalışmaya devam ediyor fakat bi farklı çalışıyor, umursamaz çalışıyor. 

6 ayın sonunda ilacı bırakmam gerektiğine kanaat getirip yavaş yavaş azaltmaya başladık. Önce yarım doza indim 30 mg.'a. İnmez komaz olaydım. Kafamda bir adet saçkıran, nörodermatitler (sebepsiz yere kaşıntılar) bilmem neler... Allah'ım nasıl bir yoksunluk duygusudur o! Asena Hanım'a gittim ve acilen tekrar eski moda geri döndük 60 en iyisi diye... 6 ay kadar daha 60 lık kullanmam gerekiyormuş. 

Bir sonraki 6 aylık dönemde Asena Hanım kayboldu! Bildiğiniz kayboldu kadın, ne facebook da var, ne bürosunda, ne orada ne burada! Yok! Hassiktir! Ne bok yiyeceğim lan ben şimdi diye dolaştım ortalarda. Bari en iyisi ben 6 ay kadar daha kullanayım, ileride azalta azalta bırakırım diyerek geçirdim o dönemi ve geldim şimdiye. 

Kpss'yi atlattıktan sonra, yarım dozu kullanmaya başladım. lanet olsun eksik bir şey var! yapamıyorum! Kafamı toplayamıyorum! Kafam böcek kaynıyor! Düşünceler onlar bunlar! Dedim ki sabretmem lazım, bu ilacı bırakmalıyım. 

Şimdi bir gün 30 mg içiyorum bir gün içmiyorum. İlk günlerde gittim kafamı kazıttım. Evden dışarı adım atmak istemiyorum, evde durunca boğuluyorum, dışarı çıkmaktan korkuyorum, insanlardan nefret ediyorum... Bu sırada ara sıra içiyorum. İçince daha bi insancıl olabiliyorum. Fakat o da bir süre sonra herhangi bir etki yaratmıyor. Çünkü içtiğin zaman mutlu değilsen eğer, yanında eğlenceli insanlar yoksa bu seni hepten depresyona sürükleyebiliyor. Ağlıyorsun falan...

Geçen cuma Engin diye bir arkadaşımın doğum gününe gittim ve 3 gün onun evinde kaldım. Topluma karışmak adına benim için başarılı bir girişimdi fakat içimi kemiren şeyler orada da susmak bilmedi. Aşırı hassaslaşmaya başladım. Baktım ki olacak gibi değil, eve döndüm. Bu arada ilacı bırakma evresinde sağolsun engin ve ev arkadaşları bana çok iyi geldi. 

Eve geldim geleli, odamdan dışarı çıkmıyorum. Dün yarım saatliğine havuza gittim, duramadım geri geldim, bugün dışarıda işlerim vardı çıktım ve havuza gittim ve yine eve geldim. Bu dışarı çıkmaları yapmamın sebebi kendimi eve kapatırsam çok ama çok kötü olacağımı hissetmemden. 

Allah'ım kabuksuz salyangoz gibi dolaşıyorum ortalıkta, haberleri izleyemiyorum! Türk filmlerine çocuğum ölmüş gibi ağlıyorum. Kitap okuyorum, okuduğum kitaptaki kahramanlara ağlıyorum. Bu arada sık sık kendimi öldürmek geçiyor içimden. Nasıl yapsam acaba diyorum. Yol yöntemlere bakıyorum internetten. Birinde beceremedim bari bu sefer becerikli davransam diyorum. Herkesle kavga etme modundayım. İntihar düşünceleri geliyor fakat geldiği zaman uzun sürmüyor. Nefes egzersizleri falan yapıyorum, başka şeylerle ilgilenmeye çalışıyorum gitmiş gibi yapıyorlar. 

Bütün hayat neşem kayboldu desem yeri! Kimseyle ama kimseyle görüşesim gelmiyor. Aylardır seks yapmıyorum, Seks yapasım var fakat olaya girişmeye başlandığı zaman sıkılıyorum. Ha bir de insan içine çıkmamamım sebeplerinden biri de insanlar beni bu halde görsün istemiyorum. Mutsuzken aşırı çekilmez bir herif olup çıkıyorum! Kendime tahammül edemiyorum, başkalarına nasıl tahammül edeyim ki! 

Etrafımdaki insanlar şimdilik olayların vehametinin farkında değiller. Umarım onlar farketmeden bir şekilde atlatırım ve geçer. İlacı bırakmak istiyorum artık. Hayatıma o şekilde devam edemem. 

Şimdi başlayacak olanlara söyleyeceğim tek şey, eğer gerçekten ihtiyacınız yoksa, ciddi bir sorununuz yoksa ilaca başlamayın. Psikologla halletmeye çalışın fakat destek almanız gerekirse başlamanız gerekiyorsa, bırakma aşamasında yalnız kalmamaya bakın. Sakin olmaya çalışın. Çok ama çok zor bir dönem bu dönem... Etrafınızdaki insanları bu konuda uyarın ki bilsinler neden bu ruh halinde olduğunuzu. Arkadaşlarınızla sık sık görüşün, kendinizi ben gibi eve kapatmayın. Hepsinden önemlisi, eğer psikiyatristiniz kaybolmuyorsa, mutlaka onun gözetiminde yapın bu işlemi... 

Bu deneyimden sağ çıktığım taktirde hayatımın güzel olacağını, güzel olmasa bile ortalama olacağını biliyorum. Bundan 2 ay önce ilaç kullanırken öyleydi çünkü. İlaçsız da öyle olabilir. 



25 Temmuz 2011 Pazartesi

AMY WINEHOUSE ve "TESTİ"

     Medeni olmaya o kadar çok zorlanıyorum ki son aylarda. Dünya nasıl bu hale geldi şaşırıyorum. Ben antidepresanlara başlayalı bir yıl oldu. O antidepresanları bırakmaya başlayalı ise bir ay. Bu bir aylık dönemde, antidepresanların hayatıma çektiği koruma perdesi açılmaya başladı. Havanın bu kadar bulutlu olduğunu görmek canımı sıktı. İnsanların hiçbir şeye saygısı kalmamış, herkes bir tahammülsüz, herkes ayrı bir duygusuz... Bense açık yara gibi dolaşıyorum ortalarda. Her yeni gelen şehit haberiyle üzerime tuzlar serpiliyor, her yeni kadın cinayetinde kabuklarım kaldırılıyor, her transeksüel, eşcinsel öldürüldüğünde yeniden kanatılıyorum. İşin daha acı kısmı geride kalanların yaptığı yorumlar. Gördüklerime okuduklarıma inanamıyorum, o kadar şaşırıyorum ki, bu kadar mı insanlıktan çıktık diyorum.
   En son aldığım yirmi yedi yaşındaki dünya tatlısı, sempatik, ve bir o kadar da başarılı bir kızın; Amy Winehouse' un ölüm haberi beni yıktı. Hepsinden öte ölümünün ardından söylenen binlerce çirkin kelime! Dünya basını biraz daha saygılıyken, Türk basını yerden yere vurdu geçti... Nasıl bu kadar ön yargılı olabiliyorsunuz, nasıl bu kadar acımasız eleştirebiliyorsunuz, nasıl insanlığınızdan bu kadar çıkabiliyorsunuz? Son zamanlarda o kadar çirkinleştiniz ki sevgili fosil yazarlar! Benzer yorumları Defne Joy için de yapılmıştınız. Meşhur kalmak için bu kadar mı aciz durumdasınız Allah aşkına! Bu kadar mı düştünüz? Peki hiç mi düşünmüyorsunuz, o kız neden içiyordu? Ya da neden bu haldeydi, neler yaşamıştı? BELKİ DE SADECE SİZİN GİBİLERİN YAŞADIĞI DÜNYAYI GÖRMEMEK İÇİN İÇİYORDU... Diyelim ki Sadece şımarıklıktı ve sadece şımarıklıktan hayatını kaybetti! Bunları söylemek size mi düşüyor? Siz kimsiniz ki? Her ölenin arkasından TESTİLİ bir atasözü yapıştırma haddini size kim veriyor? BİR GENÇ KIZ, BAŞARILI BİR GENÇ KIZ, HAYATINI KAYBETTİ; BİR DAHA YENİ ŞARKILARDA SESİNİ DUYAMAYACAĞIZ!  Sizlerin yaşına, başına, terbiyesizliğinize saygı duymuyorum! Duyamuyorum!

        Siz fosil yazarlar, siz ön yargılarıyla salak saçma sözler eden ününü kaybetmekten korkan salaklar! İleride sizler, paranız, sönmekte olan şöhretiniz için yanınızda olan 20'lik sevgililerinizi tatmin etmek için viagralar yuvarlayıp kalp krizi geçirdiğinizde; Siz bir eğlencede öldüğünüzde; siz bir şekilde bu dünyadan siktir olup gittiğinizde arkanızdan aynı sözleri söyleyecek birileri daha kalacaktır! İşte ben onlara karşı da aynı tavrı takınacağım ve işte dirinizin elde edemediği saygıyı o zaman ölünüz kazanacak!

12 Temmuz 2011 Salı

Bitişler üzerine...

Hiçbir şey yarım kalmaz dostum. Eğer yarım diyorsan sen bitirmemişsindir. Her şey biter en nihayetinde. İnsan doğar, insan ölür; çiçek açar, solar; yağmur bir ömür devam etmez, elbet diner... Çok ağlamıştım zamanında, yarım kaldığına inandığım bir sevda yüzünden. Fark etmemişim, aslında sadece bana yarımmış ve aslında bitmiş. Ölmeye de çalıştığım olmuştu, becerememiştim; yaşamam gerekmiş, henüz günler tükenmemiş. Bu dönen dünya da bir gün duracak; güneş de bir gün sönecek, böyle yarım, böyle yâre, böyle yaralı yanmayacak sonsuza kadar. Bir gün o da fark edecek bittiğini.

Kimseyi tutamazsın elinde sonsuza kadar. Ayrılık bir şekilde bulacaktır seni. Sen istemeyeceksindir çoğu zaman. Ayrılık kelimesi bırakılana acı veren bir kelimedir. Terk eden pek düşünmez geride bıraktığını. Onun için bitmiştir zaten. Yarım kalan sensin, elbet sen de tamamlayacaksın kafanda. Yarım kalmaz hiçbir şey, her şeyin bir sonu vardır mutlaka. Hayallerinde yaşatacaksındır bir süre, seveceksindir bir süre, bitecektir bir süre sonra... Sevişeceksin bir süre tanımadığın bedenlerle, sevmeyeceksin bir süre, sevemeyeceksin. Sevemediğin günlerin de bir sonu olacak elbet. Su yolunu bulacaktır, sen bittiğini hisset yeter ki...

Her bitiş kötü değildir fakat her son yeni bir başlangıç barındırmaz. İnsanların kandırmacasıdır bu. Öyle kandırır ki kendini, ruhunu, beynini, mantığını, mantıksızlığını... Öldükten sonra bile devam etmek ister ve göremez ölümün en büyük bitiş olduğunu. Ölümü kabul edememizin sebebi de yarım kaldığına inanmamızdır aslında. Yarımlarla dolu bir bitişse, o kadar ağırdır ölüm. Seviyorsundur mesela, bitirememişsindir mesela, bitirmeye ömrün yetmemiştir mesela; omuzlarında, sırtında onun yüküyle gidersin. Senin yükünü yaşayanlar alırlar üstlerine. İşte bu yüzden erken ölümler ağırdır kalanlara....

Bitirmek üzerine bu yazıyı neden yazdım diye soracak olursanız, arkadaşımın balkonundaydım. Yalnız başımaydım, yarım kalmışlar geldi aklıma veya bitirebildiklerim. Bitirdiklerime gülümserken, yarım kalanlara göğsüm sıkışıyordu. Dışarıdan bakanlar sadece gülümsediğimi görüyordu... O zaman yazdım, şimdi paylaştım, ve bu yazı da bitti...