Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Aralık 2010 Cuma

yeni yıl teranesi...

ayyyy sıkıntılar sıkıntısı, herkeste bir içme merakı, sanki geçen yıl çok bi bok olmuş gibi yeni yıldan güzel şeyler bekleme hevesi, bilmemne falan filan... Baygınlık geldi vallahi!

Hala bir plan yapmadım, yapamadım yapanları kıskanmıyorum! Hemen yılın her haftası gidip bi yerlerde eğlendiğim için farklı bir etkinlik olmayacak benim için bugün ki yapılacak olan şeyler. Hatta daha sıkıntılı bir gün bile olabilir.

Dün gece annem aradı ağlayarak, babam eşyalarını evden alıp gidecekmiş, yeni yıla boşanmış olarak girecekmiş... Genelde kadınların yaptığı bir olaydır bu fakat bizim evde babam evi terkeder, bu kaçıncı yemin ederim hatırlamıyorum. Ayrıca herif antropoza girdiği için de abuk sabuk olaylara giriyor bol bol. Annem "niye Aydın'a yerleştin beni yalnız bıraktın" teranelerinde. Duygu sömürüsü bir yandan, işe başlamamış olmam bi yandan, sıkıntı bastı vallahi billahi!


İçsem dışarı çıksam, sonra bir kaç serseri kurşuna denk geliversem de yeni yıla girmeyiversem demiyorsam ne olayım! Hayır kendimi öldürmeye götüm yemiyor bu birincisi bi de en azından annem falan tazminat alır hayatını geçindirir bu da ikincisi...

Yeni yıl saçmalığı, noel baba saçmalığı, götüm! Hay sikeyim ben bu olayı demekten başka bir şey diyemiyorum canlarım...

Çok bireysel bir yazı oldu fakat yeni yıl farklı bir yıl değil, Aldığınız bütün kararlar geçersiz, bilet deseniz amorti çıkarsa şanslısınız... Hadi öptüm

27 Aralık 2010 Pazartesi

ben yine...

ben yine sarhoş,
ben yine aşık,
ben yine eski aşkları özler,
Ve en kötüsü;
Ben yine yalnız...

Elma

Elma en başından beri bir günah objesi olmuştur. Bunun bir çok mitolojik sebebi var ve örneklere baktığımız zaman Cennetten atılma sebebimiz elmadır, Cadıların favori yiyeceği elmadır, Pamuk prenses elma yediği için uykuya dalar ve daha birçoğu...

İşte elmanın günahkar meyve kabul edilmesinin sebebi...



elmayı yatay olarak kestiğinizde çekirdeklerinin pentegram şeklinde olduğunu göreceksiniz! İşte bütün mitlerin sebebi budur! söyledim rahatladım, elma yiyordum aklıma geldi, elmayı da pek severim... ohh miss...

25 Aralık 2010 Cumartesi

bir şehri terkederken...

bir şehri terkederken ben,
Karşılaştık seninle...

Bir şehri bırakırken ben,
Aşık olduk birbirimize...

Bir şehri silerken ben,
Kazındın kalbime sessizce...

Kimse bilmedi neden ağladım ben,
Bu şehri terkederken, tek gecelik aşkım benim...

Aşk yasak bana!

Sıçayım ben böyle işin içine! Beni bilen bilir sürekli şehir değiştiren, bi türlü olduğu yere sığamayan bir herifim. Ne zaman şehir değiştireceksem, köklü bir değişim yaşayacaksam bi şekilde bahtsızlık beni buluyor ve hayatımın aşkına rastlıyorum. En azından hayatımın aşk adayı!

Bu seferki bambaşkaydı ama yahu. Aydın'a yerleşmeden önceki son gecem ve ben yine aşık oldum!
Hem de hiç olmamam gereken bi herife!

Bir hafta sonra evlenecek olan, eski bir arkadaşımın sevgilisi!


Evet herif biseksüel! yani parttime gay. Sevgilisi olan tip yani benim eski arkadaşım yaklaşık 3 aydır hastanede yatıyor yoğun bakımda.

Bir hafta sonra da evlenmeyi planlayan bu herifle dertleşip içiyorduk,


Neden durduk yere ben seni seviyorum dedi ki?


Ben ki sevgiye bu kadar aç...

Heriften zaten hoşlanıyordum fakat etik olmadığını düşündüğümden dolayı hiç belli etmiyordum. Meğer o da aynı şekilde bana söylemiyormuş, hafif alkolün etkisiyle ve seviyorum sözcükleriyle birlikte öpüşmeye başladık.


Hayır seks yapmadık, sadece öpüştük, sarıldık, uykuya daldık o şekilde 5-10 dakika sonra yeniden öpüştük, sonra birbirimizi görmeyecekmiş gibi tekrar sarıldık, son öğütlerimizi verdik...


Ve ben berbat durumdayım. Ama başında yakalayınca olayı engelleyebilirim belki.

Aşk yasak bana!

Şarkı incelemesi (bütün kızlar toplandık...)






Bir Şarkı incelemesi yapmak gerek diye düşündüm ve nil'le başlıyorum bu inceleme olayına...



şimdi videoyu açın ve bu soruları şarkı aktıkça sorun kendinize...



Şimdi kızlar toplanıyorlar....

Neden yıprandıklarını soruyorlar ve hoşlanıp zorlandıkları birşey bu!!


Denklemi basit ok kabul edilebilir.

Eklemi güçsüz bi şey


Kontrol etmek bebek işiymiş... (işi bilene)


dolma gibi sardıkları bi şey (nereyle sarılıyorsa)

Zurna gibi de çalıyorlarmış (saksafon da denir )


Yere yatırıp çarşaf gibi üstüne yattıkları bi şey...


Çıtayı kaldır çıtıra on bas, hop hop atla...


Yüklenir, bekletip, seslenip (aaah ohhh) bi de esnetip esnetip pes ettirirlermiş...


Kızlar neden yıpranır acep? haaala merak konusu...



hedefi belli bi şey...

neyi yönetmek bebek işi ayh! yıllardır eşcinselim bi ben yönetemedim!


Bu kadar işte... Sapık bi şarkı bu! Kabul edin!

Haftanın şarkısı...

Şehir değişikliği...

Hayatım boyunca sabit bir şehirde kalamadım. Bir şehri tanıdıkça sıkıcı gelmeye başlıyor. Bir tek sıkılmadığım ve çok sevdiğim şehir var o da Ankara... İzmirli olup Ankara'yı sevmem kimine garip geliyor. Bir çok İzmirli'nin ettiği abuk "Ah bi denizi eksik" lafı da şu âna kadar hiç kullanmış değilim.

Bütün gittiğim şehirlerde bir şekilde kendimi gizlemek zorunda kaldım birilerine. Ani bir kararla şimdi de Aydın'a taşınıyorum. (O yüzden sık sık yazamıyorum ne Twitter'a ne de bloguma. Bir düzenimi oturtayım, yeniden tam gaz devam edeceğim.) Bu sefer aldığım bir karar olarak, kimseden saklamayacağım eşcinsel olduğumu. Bakalım küçük bir şehirde nelerle karşılaşacağım, çalıştığım yerde ne gibi tepkiler göreceğim, neler olup bitecek... Bunları tek tek sizlerle paylaşacağım.

Yakında çok güzel bir yazı dizisiyle sizlerleyim şimdilik çıtır çerez yazılarla idare edin cancağzlarım... öptüm gıdınızdan...

23 Aralık 2010 Perşembe

Kadın orgazmı ve taklidi...

Kadın orgazmı zor zanaat canlarım, fındık kadar vajinalarında bir sürü çıkmaz mevcut. Giren çıkamıyor diye anlaşılmasın lütfen bu dediklerim...

İşin en kasıntı yanıysa orgazm taklidi yapmak zorunda kalan kadınlar. Eşcinsel arkadaşlarıyla bütün sorunlarını paylaşan kadınlardan en çok duyduğum şikayetlerden biri de malesef bu! Hele hele sevgilisi erken boşalan varsa, 1 dakikalık seks tam 40 gün konuşulur...

Bütün bunlara rağmen erkeklerin hep burnu havadadır, "Abi nasıl çaktım karıya altımda bi inledi bi inledi sorma" muhabbetleri en sıkıcı ve salak olanıdır. Kadınların orgazm taklidi yaptığını akıllarına bile getirmezler. Neden? Yine siz kadınlar yüzünden biblom... Üzgünüm ama beni boşaltamadın diyebilse içinizden biri, o erkeğin özgüveni bi yerle bir olsa ondan sonra bakın nasıl da hırs yapacaklar...

Tabi bunu uygun bir dille söylemek de önemli. Fazla özgüven eksikliği bildiğiniz üzere düz mantık çalışan zekalarda "şiddet"le geri dönebiliyor. O yüzden kadınlığınızı kullanıp yumuşatarak söylemek zorundasınız. Hayır söyleyin ki o hanzo bir daha nasıl çaktım diyemesin!


Ha bir de şöyle olma olasılığı var kaşar damgası yemek! Kimlerle yattın da benseni tatmin edemiyorum geyikleri de dönebilir! Offf Of kadın olmak zor kuzularım! Ama bilin ki erkek olmak da zor! Siz en azından taklit yapabiliyorsunuz! Bir de bizim açımızdan baksanıza...


Türk erkeklerinin %70 i berbat ötesi sevişiyor canlarım. Bunu söylediğim için bana çemkirip bok atacak olan erkekler! evet öylesiniz! evet çok adamla yattım! Evet biliyorum! Fakat yine de dünyanın en iyi seks yaptığına inanan bir egoya da sahipler. Nasıl becerebiliniyor bu bilmiyorum!


Sevmek çok önemli bir şey seks için bunu kabul ediyorum fakat hanım kızlar benden size en büyük tavsiye sakın ama sakın sevişmeden bir herifle evlenmeyin! Evlendiniz diyellim adamın 7 cm çükü var 3 saniyede boşalkıyor... Ne yapacaksın? bombok bir hayat! bırakın öylelerini bakire kızlar alsınlar! Seks yapabilme özgürlüğünüzü kullanın ve sizi orgazma ulaştırabilen erkeklerle evlenin ;) sizi seviyorum... muahh

20 Aralık 2010 Pazartesi

İbne ve eşcinsel ayrımı, genel eşcinsel profilleri!

Yeter artık bu kavramlara bi açıklık getirelim herkes rahatlasın!

Kimdir ibne? Kimdir Eşcinsel?


İşe ilk önce gay tiplerini tarif ederek başlayalım!


KÖY GAYİ:

Bu gay tipi köy ve kasabada yaşar. Ya aşırı feminendir ya da kendini aşırı şekilde gizler. Aşırı feminen olanlar genelde köyün delisi ya da kız bilmemne gibilerinden isimlerle anılırlar. Aynı zamanda köydeki hemen bir çok erkekle ilişkisi olmuştur fakat bunu gizlerler. Aşık olsalar dahi böyle bir yaşantının olabileceğini düşünemedikleri için bir şey yapamazlar ve evlendirilirler. Mutsuzluk genel sonlarıdır.

Feminen olmayanları ise bunu genelde sadece seks olarak görür, büyük bir gizlilik içerisinde işler yürür. Bu erkek tipi genelde köyün eşekleriyle de seks yapan erkek tipini oluşturabilir.


TAŞRA GAYİ:

Bu gayler de köy gayine benzerler fakat biraz daha fazla seçenekleri olduğundan biraz daha rahatlardır. Sevgili olanları çok enderdir genel amaç sekstir. Aktifim öpüşmem sevişmem diyen tiplere de rastlanır. Bu tipler genelde ilerleyen dönemlerde aktifim deyip, seks sırasında arkasını dönerler. Feminen olanları ise yakınlarda büyük şehirler varsa oralara gidip seks yapıp dönerler zor zamanlarında ise priz bulsa sokacak tiplerle birlikte olurlar. Genelde kırodurlar. Aktif olanlarını pek anlamak mümkün değildir. Birçoğu evlidir.


TAŞRADAN BÜYÜK ŞEHİRE GİTMİŞ GAY:


Bu olay ergenlik çağlarında gerçekleşmediyse genelde 3 film birden sinemalarında takılırlar, 5 liraya oral seks yaparlar. 10 liraya anal seks... Hatta bunun adı beldeli kolidir. Bu arkadaşlar geçmişlerinde bir aşk bırakmışlardır ve aşka inanmadıklarını söyleyiğ kütür kütür önlerine gelenle umumi tuvalet edalarında seks yaparlar. (işte bu güruh genel ibne profilini oluşturuyor) ay'lı ayol'lu cümlesi fazla bu arkadaşların İzmir için Basmane, Ankara için Ulus-Maltepe genel mekanlardır. Bir sonraki aşamaları genelde travesti veya transeksüelliktir...


BÜYÜK ŞEHİR GAYİ:

Kendini yetiştirmiş, kültürlü, iyi giyinen, moda ve popüler kültürü takip eden gaylere denir. Bu gay tipinde aktiflik veya pasiflik bir olgu pek yoktur. En aktifim diyeni bütün kanaviçe modellerini bilir. Bir çoğu yurt dışlarındaki saunalarda, dark roomlarda orospuluklarını yapıp Türkiye'de namus kumkuması takılırlar. Ama en oturulup konuşulası tipler bunlardır, Eğer burunlarının büyüklüğünden onlara ulaşabilirseniz!



Bu genellemelerin dışında kalan insanlar yok mu? Tabi ki var fakat genel profil bunlardan ibaret!


Esas ibne denen tayfayı şimdi açıklıyorum canlarım.


Her yerde yaşarlar! En delikanlıyı oynarlar, en ufak bir olayda sırtınızdan vururlar, adamı ayakta sikmeye (mecazi veya gerçek anlamda) meyillidirler, bir çoğu heteroseksüeldir.


"İbne" şeklinde edilen küfürleri bugüne kadar hiç üstüme alınmadım, başkalarına edildiği halde üstüne alınan eşcinsel arkadaşlarım var! Yapmayın yahu, emin olun kaliteli bir yaşam sürdüğünüz zaman, karakterli bir insan olduğunuz zaman edilen bu küfür sizin değil yakınızdan, 7 dağ arkanızdan dahi geçmez... İbnelik başka bir şeydir... Eşcinsellik değildir...

19 Aralık 2010 Pazar

ALES, MODA ve YAĞMUR KALTAĞI!!


Sabah saat 6'da kalktım ve kahvaltımı yapıp hazırlanmaya başladım. Fıstık yeşili Zara kazağım, Bershka pantolonum, Pull&bear montumla sınava gideceğimi bir gece öncesinden ayarladığım için zaten içim rahattı. O kadar süslen püslen belki sınavda hoş birileriyle karşılaşırsın diye ama nafile! neyse o kısma daha sonra gelicem... Sınav salonun önüne gittim hadi son sigaramı da içeyim derken, İzmir'deki görevlilerin Ankara'ya nazaran aramaları daha adaletli yaptığını izledim içim rahatladı. Türbanlı arkadaşların kulakları her bi yerleri tek tek arandı... Neyse ben de her yerimi görevli polise ellettikten sonra içeri girdim. Ciyaaakkkk diye bağırmak istedim! Koskoca ÖSYM su dağıtmamış! Hayır bozuk para mara almıyorlar diye yanıma 5 lira aldım o kadar ama suyu içeriden verdiklerini düşünüp yarı yolda kaldım... Neyse koştur koştur git geri dön sonra bozuk paraları İtalya'daki Aşk çeşmesine atar gibi omzunun arkasından atarak salona gir!

Salona gir de anam ne gör? Birbirinden moron tipler! Sınıfın ortalama insan kilosu 100! "Alllammmm allaaam herkese adaletli davranmıyorsun anlıyorum zeka verdiğin adamlara yakışıklılık vermiyorsun, bana ikisini de verdiğin için şükürler olsun" demek suretiyle teselli ederek kendimi sırama geçtim. Fatih marka kalemim ve Turuncu başı misler gibi karşımda duruyordu. evet kıyafetimle uyumlu dedim fekaaat o kırmızı kalem tıraş da ne öyle! Neyse ki sınav yerine gelmemiş bir gencin poşetiyle kendi poşetimi değiştirip, yeşil kalem tıraşlı ÖSEYEMEE poşetini aldım artık içim rahat! Sınav başlayacak ben götüm her sıkıştığında olduğu gibi başladım dua etmeye. "Allaaam bu kadar çirkinin arasına koydun beni bari aklıma kuvvet ver soruları hızla çözeyim, belki üstümden bir yüksek lisans geçer kanadından doçentlik düşer..." modunda duamı da ettikten sonra. Sınav başladı...


Soruları açtım harıl harıl mat 1 çözdüm, ardından Sözel 1 e geçtim soruları çözerken çözerken hafiften hafiften çişim gelmeye başladı. Yarebbim olcak iş mi? diye sitem ediyorum bir yandan da ALES sınavının 50 satırlık paragraflarından cevabı bulmaya çabalıyorum, kelimelerin arasında boğuluyorum... Çişim geliyor, Sorular uzun, Çişim var, Sorulara yogunlaş!!!! Ama çişim var yeaaaaaaaa!!!! diye içimden isyan ederken, Mantık sorularına geldi sıra! işte benim çığırımdan çıktığım nokta bu olmuştur!


Yağmur adında modadan anlamayan salak kızın pembe sarı bilmemne renkte 4 tane etek 4 tane gömleği var! bu kaltak hafta içi bu kombinasyonları kullanarak abuk sabuk renkleri birbirine uymadıkları halde giyerek işe gidiyor! Siz söyleyin Allah aşkına pembe gömlekle Sarı etek olur mu hiç??? Şöyle bordolu kahveli bi kaç şey atarsın üstüne misler gibi ama pastel renklerden şaşmayan bu kaltak hakkında sorulan 5 soru! beni çileden çıkardı! Ayh olmaz diyorum maviyle yeşil yakışmaazzzz! Ama sorunun cevabı öyle çıkıyor! ayh kesin yanlış bu kadar zevksiz olamazbi kadın diyorum! Çişim vaaarrrr!!!!

Sonradan ÖSYM' de bir odaya kapatılan kurulun benden intikam almak üzere hazırladığı abuk soruları bırakıp, saçımı savurup(ki pre kelim, saçlarım 3 numara) bu kadın da bu sahneyi böyle terkeder deyip çıkacaktım ki! Salon görevlisi arkamdan seslendi "HOOOOPPP nereye arkadaşım" "Çişim geldi çıkıyorum" "135 dakika dolmadı geç yerine!" "Sizin benimle konuşmanız yasak değil mi? ayh iptal edin sınavı banane, altıma mı işeyim?" "kurallar böyle" falan filan diye ağız dalaşına girecektik ki, diğer sınava giren çirkinlere acıyıp geçtim yerime 15 dakika daha bekledim ve çıktım...


Bundan sonra Alllaaam sidik keseme kuvvet de diyeceğim bu biiirrr...
Sınava girmeden önce bi şey içmeyeceğim bu ikiiiii...
Modayla ilgili sorularda takılmayacağım bu üüüüçççç...
Boktan sidikten sebeplerden sınavımın yanmasına müsade etmeyeceğim bu da dööört...


Ayh bi ALES daha geçti, elimde kâr kalan 3 olips şeker, 2 Fatih sınav kalemi, Bir yeşil kalemtıraş, Diyet uzmanlarının tarif ettiği ebatlarda bir beyaz silgi... Geçmiş olsun...

17 Aralık 2010 Cuma

dede adı...

Geçen sene dedem otobüsün altında ezilerek öldü. Hayır bunu öyle acınası bir durummuş gibi anlatmıyorum. Dedemin öldüğünü duyduğumda arkadaşlarımla langırt oynuyordum, oyunum bitti öyle gittim babaannemlerin evine. Canlandıracak halim yok ya. Asıl mesele şu; dedemin adıyla benim ikinci adım aynı. Evet benim babam da babam sağolsun triplerinde çocuğuna ikinci isim olarak babasının adını verenlerden. Dedemi gömerken kendi mezarımı gördüm resmen. Bunalım bunalım aylarca ay ben ölürsem n'olacak, böyle mi görünecek diye rüyalarımda girdim girdim çıktım o çukura.
Bence en yapılmaması gereken şey yahu çocuğa dedesinin ismini vermek. herkes ismiyle yaşamış yahu! Ne gerek var, ebem zamanından kalma isimleri sürdürmenin. Şu anda o ismi kullanan bir çok arkadaşımla konuşmuyorum! O derece nefret ediyorum anlayacağınız o ismimden. O kadar sahiplenemedim ki, biri o ismi söylese şu yaşımda dönüp bakmam bile.

Şakacı anne ve babalar size sesleniyroum, ebem zamanından kalma isimleri vermeyin çocuğunuza. Mesela üniversitede bir arkadaşım vardı Dursun Duran... Bi gün içki sofrasında sordum "oğlum annen baban çok mu aramış sayadına uydurmak için" diye. "Sorma a.q. dedemin adı" Evet ne kadar boktan isim duyduysam ya dedesinin ya nenesinin adı! Ne var bu ananızda babanızda isimlerini çocuklarınıza veriyorsunuz. Hadi anlarım dedem Sakıp Sabancıdır, okkalı miras gelecektir, yalakalık için çocuğumun arkadaşlarının adını bile değiştirebilirim sakıp diye. Adam başarılı bi hayat geçirmiş sonuçta.
Ayh dellendim işte bu kadar yapmayın bu hatayı...


(hiçbir yerden hiçbirine bağlamadım biliyorum idare edin :) )

Haftanın şarkısı...

16 Aralık 2010 Perşembe

BEN AŞKI BİLİYORDUM, NE ZAMAN UNUTTUM?

Dışarıda saydam bir şeyler yağıyor. Ben evimdeyim, ev sıcak, ben soğuk... Kazağım üstümde, kollarını uzattım iyice, elimde kahvem. Ağlamaklı şarkılar radyoda, kimsenin aşkı bilemeyeceğine dair saçmalıyorlar. Saat 14:59 "Ben aşkı biliyordum, ne zaman unuttum?" diye soruyorum kendi kendime. Yeni uyandım, gözlerim şişmiş durumda, yüzümü bile yıkamadım. Zaten yalnızlıktan üşüyorken gidip de yüzüme soğuk suyu vuramazdım. Belki de yapmam gerekirdi hayata uyanmak için fakat ne gerek var. Yarı hülyalı bir halde görüyorken dünyayı...
Oturup çalışmam gerek, sorumluluklarım var. Sorumluluktan banane diyorum kendi kendime. Ah antidepresanımı almayı unuttum yine! Antidepresandan banane! önemli tek soru var aklımda şu anda "BEN AŞKI BİLİYORDUM, NE ZAMAN UNUTTUM?"  Düşünüyorum düşünüyorum bir türlü çıkartamıyorum, ne zaman vazgeçtiğimi. Ne zaman bu kadar duygusuz olduğumu ya da duygular dolunaydan etkilendiği dönemlerde insanlardan kaçmaya ne zaman başkadım? Ne zaman oldu bütün bunlar? Duygusuzlara baka baka ben de mi karardım? Sevilmeyi istediğim kişiler sevmediler mi hiç? Hayır karşılıklı veya karşılıksız aşklarım da oldu. Sebep bunlar olamaz. Duyduklarıma mı inandım yoksa, bütün herkes "aşk yok, bitti tükendi" derken gizil bir öğrenme mi yaşadım? Hayır bunlar da değil...

Büyüdükçe aşk içimde küçüldü mü? Aşk sadece Ergenliğe has bir duyguydu da mantık mı bürüdü her yanımı. Artık sadece sevebiliyor -ki bu duygu da körelmeye başladı sanırım- aşık olamıyor muyum? Bu yüzden mi insanların hayatında sadece bir tek aşk olur diyorlar? O da ergenliğin sonlarına mı rastlar?

Ben aşkı biliyordum, biri anlatsın Allah aşkına... Ne zaman unuttum? Ne zaman vazgeçtim? Bu vazgeçiş bitecek mi? Yeniden Aşık olabilecek miyim? Tek hatırladığım kırmızı, hırçın fakat tutku dolu bir ışık... Ben o ışığı özledim...

Gittiğinde

Gittiğinde,
Ağlamadım, sustum.
Konuşmadım kimseyle günlerce,
Kendimle dahi konuşmamak için delirmeyi göze aldım.
Gittiğinde,
Gülmedim, sustum.
Sen sadece gittin ve bilmedin.
Nerede yattım, kimlerle seviştim sevmeden.
Gittiğinde,
Ağlamadım, sustum.
Konuşsaydım bu kadar çok şey söyleyemezdim...

Hayat ters giderse tam gider g.q.

oturdum 5 yaşında çocuk gibi ağlıyorum...

Yahu herşey üst üste bu kadar bok nasıl gidebilir?

Babamla kavga ettim bugün, evlen , işe gir diye tutturmuş adam. Görüşmüyorum şimdi...
Babam bunu söyledikten sonra şiirlerimi basılması için yardımcı olmak istediğini söyleyen Cemil ipekçiye bir mail attım. içinde 50 ye yakın şiirim var, fakat bu maili yazarken cengiz bey diye yazmışım... sıçtım diye yerimden kalkarken masanın üstünde duran bir bardak su devrildi ve 1.5 terabyte lık (evet evet 1500 GB yapıyor) hard diskimin üstüne döküldü... bütün pornolarım, fotograflarım filmlerim her bi bokum gitti... birazdan yağmur başlar ben bari temiz hava alayım diye dışarı çıkarım ve üstüme yıldırım düşer... Yıldırım mayruk değil, bildiğin ölümcül olanlardan...

Bu hayatta bi ibnelik var ama neresinde çözebilmiş değilim...

Gidip Saç kurutma makinesiyle hard diski kurutucam belki işe yarar...

Susun! umut ekmeğim benim...

15 Aralık 2010 Çarşamba

meslek dediğin nedir ki? "Adam" olsun yeter...

Yolda yürürken hemen her adamı kesebilme gibi yüksek bir yeteneğe sahibim. Mum Kokulu Kadınlar filminden beridir içimde bir Hande Ataizi, üç fillerin çapkın Müjde Ar'ı, yedi Aysel Gürel, dokuz tane de "7 kocalı Hürmüz" taşıyorum. Bu yeteneğimi sanırım bunlara borçluyum. Baştan aşağı süzerim seks yapmadığım bir süreyse iyimser yaklaşırım, güzel bir seks yaptıysam her yerinde bi kusur bulurum. Güzel seks yaşatan insan da nadir olduğundan genelde iyimserimdir. Bu bakıp geçtiğim adamları yaklaşık iki dakika içinde unutup bir sonrakine bakarım. Mesela bir mekana gittiğimizde yanımdaki arkadaşlarım tam arkamdaki çocuğu kesiyorsa, "off çok yakışıklı" diyorlarsa ben hiç bakmadan" Parmağında yüzük var tatlım, ayrıca göbekli hafiften" diyebilirim.

Hayatım boyunca bu şekilde kestiğim iki kişiyi hala unutabilmiş değilim. Gittim arkadaşlarıma anlatıyorum. Aman Allah'ım nasıl seksi ne işin var senin sokaklarda git Fashion tv de yürü, yanaklar al al, omuzlar basket topu, dik durduğunda başımı yukarı kaldırarak bakıp sonra utanıp yeniden indiriyorum bla bla bla bla bla.....

İkincisini anlatıyorum, Omuz genişliği benim dört tane popomu yan yana koyduğun zaman onunkine denk düşüyor, boyu yine uzuuuuuunnnn... elleri mükemmel, giyim tarzı spor, fakat giydiği dar body den karın kaslarındaki baklavaları seçebiliyorum, hani öyle ki, tek baklavasını ısırabilirsin o derece... Sulanmak diye bir kavram varsa o anda benim belden aşağım sırıl sıklam... Bu kavram buradan geliyor olsa gerek.


Bunları arkadaşlarıma anlattığımda en nefret ettiğim soru, "ne iş yapıyor?"... Yahu sanane kadın Allah erkek yaratmış diyorum, yok illa işi ne...

İlk bahsettiğim yanakları al al olan herif pilavcı arkadaşlar. Malesef seyyar arabada pilav satıyor. Ama çok tatlı yeaaaa pilav ister misin diye sorduğunda pirinç tarlan olayım sula beni diyesim geliyor... İkincisi de tostçu. Ulan o kadar kas yapmışsın, tost makinesi sıkıştırmak için kullanıyorsun! Offff... Pilavcı seyyar olduğundan pek göremiyorum bu soğuklarda ama tostçuyla aram iyi... Görsellik benim için önemli, nikahıma alacak halim yok. Koynuma girsin yeter. Yakında yoldan çıkarırım hepsini... Öptüm minnoşlar...

14 Aralık 2010 Salı

mesaj kaygısı...

Evet evet beni yakından tanıyan herkesin bildiği üzere ben hemen her telefona cevap veriyorum. en azından gördüklerimin. Numarayı tanımıyorsam da kimsiniz diye sormuyorum. O şekilde saatlerce konuşabilirim biriyle, nerden olduğunu çıkarmaya çalışırım falan. baktım olmuyor bi yerden lafı bağlar kapatırım. Ama kapatmadan önce "Canım benim çok teşekkür ederim aradığın için, çok özlemiştim" gibilerinden gerzek laflar da ederim. Bu huyumu bilen arkadaşlarım da bol bol işletirler beni, ben onları falan.

Uyuz olduğum olay mesajlaşmak benim yahu... Hay ben o binlerce bedava mesaj veren şebekelerin taaaaa... yahu telefonuma günde yaklaşık 450-500 arası mesaj geliyor. bir ikisine cevap verebiliyorum ancak. Hepsini okumak gibi bi manyaklığım da var malesef. Hele o melek kanadına orkid takıp bana yollayan arkadaşlarımın gözlerinden öpesim sonra da dizimle apış aralarına geçiresim geliyor. Abartmıyorum canlarım cidden o kadar çok mesaj geliyor ki telefonuma. Ben de anlamıyorum. Yahu mesela şimdi iki kelimelik lafı yaz yolla sonra o cevap atısın sonra sen falan boyle saçma sapan şeyleri ben lise 1 de bitirmiştim. Üstelik o zamanlar böyle bedava mesaj kampanyası falan da yoktu kol gibi giriyordu faturalar. Telefon çekmezdi her yerde, mesaj gitsin diye balkona çıktığım bile olmuştu. Ama arayım, iki dakika konuşalım ne oluyorsa olsun bitsin be cancağzım...

İşin en uyuz olduğum kısmı ise mesajlarda kısatmalar! Yahu bana da zor geldiğinden yapıyorum ama içime sinmiyor arkadaşım! Tamam TDK'sözlüklerini, yazım kılavuzlarını yutmadım ama sinmiyor işte. Hele hele bir insan evladı, herkes yerine herkez yazıyorsa, şarj yerine şarz yazıyorsa bütün karizmasını yitiriyor gözümde. Bunları mesaj atmasalar belki bilmeyip yanılıp yakılıp aşık falan olacağım ama yazıda görünce soğuyuveriyorum... Bence Cep telefonlarından kısa mesaj özelliği kaldırılmalı. Kaltak Ayşe'ye söylesem yasa dışı der mi ki?

Sevgili kaltak Ayşe...

Sevgili kaltak Ayşe...

Senin yasa dışı diye tutturduğun olayı, bir vodafone bayisine giderek öğrendim. Bunu yaparken karizmamı kullanmak zorunda kalmış olabilirim, kız bana yol yordam öğrettikten sonra kendi telefon numarasını vermiş olabilir! O numarayı hemen atmış olabilirim. evet seninle 41 dakikalık konuşmamız sonrasında şarjım bittiği için suratına kapanmıştı telefon. Bunu da biliyorum. Fekat ben amacıma ulaştım! artık aylık 7 tl ye sınırsız internete bağlanıyorum. Sendeki etik, beni görüp hoşlanan kızlarda yok! Sevgili kırmızı vodafone a duyurulur... hıh diye saçımı savurmak isterdim lakin saçım yok... Seni özleyeceğim Ayşe muah biblom.

gay olmak pahalı meziyet

Eşcinsellik pahalı bir olay...

Onca yıllık profesyonel eşcinselim, sikilmekten başka bi şeysini göremedim vallahi. Profesyonel derken, bu profesyonellikten para kazanmıyorsunuz canlar... Aksine bok gibi para harcıyorsunuz. Mesela bir bara gittiniz giriş ücreti olarak 25 lira veriyorsunuz. İçeride bir bira 20 lira, vestiyer parası 10 lira falan filan. E şimdi gittiğiniz yerde adam akıllı giyinmeniz gerekiyor. Çakma markaları ibne cemaati assssla kabul etmez! Bok gibi kalırsın ortada. Eğer giysilerinin markası yoksa, mesela annenin ördüğü bir kazakla gitmeye çalışırsan kapıdan dönersin vallahi karışmam.

Bunun dışında bir de kültürlü olmak, her daim bakımlı olmak, modadan anlamak, gündemi takip etmek, pop kültürünü (istemesen de yapmak zorunda oluyorsun vallahi) takip etmek, sizin adınıza yakıştırılan çarpık bacaklı gay ikonalarının şarkılarını dinlemek zorundasın falan...

Bütün bunları yaptıktan sonra da yetmiyor elbette. Adam akıllı ilişki falan bulamıyorsun. Çok nadir! olursa öp başına koy...


 Kuşadası'na yıllar önce gay ship gelmişti bütün esnaf ayaklanmıştı "eyvah ibneler geldi" diye... Sanki gelen gayler hepsinin götüne atılacak... Yıllar sonra o gemi başka limana yanaşınca bok gibi ağladılar açlıktan ağız kokuları taaaaaa Paris'ten duyuldu, kepenk kapattılar... Oh olsun size... Eşcinseller en çok para harcayan müşterilerdir yapıları gereği kazıklanmaya alışmışlardır, geçti Bor'un pazarı, hadi eşşeğinizi çıplaklar kampına sürün...

her neyse keşke istifa etme şansım olsaydı da halk ekmek kuyruğunda bekleyen, tek hayat kaidesi benimle evlen programlarına katılmak olan ortalama bir heteroseksüel olsaydım diyorum. Hemmen silkinip "noooluyor ayhh kendine gel" deyip madonna dinlemeye başlıyorum geçiyor...

Memnunum hayatımdan :)

12 Aralık 2010 Pazar

Çağrı merkezi ve ayşe...

beni sinir etmek yapılacak en son şey olmalıdır! hele zayıf yönlerini biliyorsam!

Bir kaç arkadaşım çağrı merkezinde çalıştıkları için yapılan uygulamarı gayet iyi biliyorum!

Sevgili vodafone...

Müşteri hizmetlerini aradım ve yaklaşık 15 dakika kadar telefonda bir hizmetliye bağlanmak için bekledim!

buna acaip sinir olan ben! Zavallı bir hizmetliden bunun acısını çıkardım! fekat... O hizmetli şırfıntısı sesinin tonunu küfreder gibi yapmasaydı bunu asla yapmazdım şayet 41 dakika onunla konuşmak benim için de işkenceydi...


Kuzularım bildiğiniz üzere çağrı merkezini aradığınız zaman sizi her şekilde bilgilendirmek zorundalar. Küfür etmediğiniz sürece ve işleminiz bitmediği sürece telefonu kapatamazlar. ayrıca Vodafone hattan arıyorsanız ne kadar konuşursanız konuşun sadece 0.40 kr. yazacağından pek umursamanıza da gerek yok.


şimdi 15 dakika sonrasında görüşmeye bağlanan ben ve aramızda geçen muhabbet....

(ÇM:çağrı merkezi   ET: eştensel...)
ÇM: İyi günler ben Ayşe nasıl yardımcı olabilirim.
ET: Ayşe saat kaç oldu farkında mısın ne iyi günleri?
ÇM: evet haklısınız iyi sabahlar nasıl yardımcı olabilirim?
ET: ben telefonumu modem olarak tanıtıp internete bağlanmak istiyorum, ISS numarası soruyor ve kullanıcı adı falan filan, ne yazmalıyım buraya?
ÇM: Telefon numaranız............ mıdır?
ET: evet.
ÇM: Sayın ET yapmak istediğiniz işlem yasa dışı bir işlemdir.
ET: Peki bana ilgili yasayı açıklayabilir misiniz?
ÇM: Yasa dışıdır...
ET: Sevgili ayşe eğer yasanın dışına çıkıyorsa hangi yasanın dışına çıktığımı bilmek istiyorum! Bana yasayı açıklar mısın?
ÇM: Bu konuda bilgi vermeye yetkili değilim...Başka yardımcı olabileceğim bir işlem var mı? (kaltağın sesi burada carlamaya başladı ben ayrı bir sinirlendim ama sesime yansıtmadım)
ET: peki vodem driver ı kursam bu bağlantı numaralarını bulabilir miyim?
ÇM: Sayın ET yapmakta olduğunuz işlem yasa dışıdır, o yüzden gerekli bilgiyi aktaramamaktayım.
ET: Hangi yasa sayın ayşe? Siz daha hangi yasanın dışına çıktığımı söyleyemiyorsunuz ayrıca ben deliyorum yasayı arkadaşım sana ne? Sen söyle...
ÇM: üzgünüm bu konuda bilgi veremiyorum, başka yardımcı olabileceğim konu var mı?
ET: Telefonu kapatmak mı istiyorsun ayşe, evet var yardımcı olabileceğin bir konu, bana cep özgür tarifesini anlat.
(burada Ayşe deliriyor...)
ÇM: cep özgür tarifesi bla bla bla bla bla....
Başka yardımcı olabileceğim konu var mı?
ET:Var oyun indirmek istiyorum oyunlar hakkında bana bilgi verir misin? ücretlendirmeler falan? hangi oyun ne kadar...
ÇM: bla bla bla bla.... Başka yardımcı olabileceğim bir şey var mı?
ET: var, bulunduğum lokasyonda 3g çekiyor mu bi bakıversene....
(ayşe benimle baş edemeyeceğini anlayıp başından atmaya yöneliyor...)
ÇM: bu konuda sizi yetkili birime aktarıyorum.
ET:Bi saniye
ÇM: buyurun,
ET:sizin yetkili olduğunuz konular nelerdir?
ÇM:Bu konuda size bilgi veremiyorum...
ET: Tamam o zaman aktarmayın beni sayın ayşe, bana telefon kampanyalarınız hakkında bilgi verin.



bu konuşma tam 41 dakika sürdü...

Üzgünüm ayşe... Tek sorun senin yasayı bilmemen, benim senin çalışma kurallarını bilmem, bana sesini yükseltmendi...

11 Aralık 2010 Cumartesi

rüyalarım üşüyor...

Özlüyorum,
Yüzünü zor hatırlıyorum.
Aradan o kadar zaman geçti ki;
Rüyalarım üşüyor artık oraya da gelmiyorsun...

10 Aralık 2010 Cuma

Türban meselesi...

Ciddi bir yazı yazacağım zaman geriliyorum fakat yazmazsam olmaz. Sussan olmuyor susmasan olmaz mevzusu yani. Türban, başörtüsü vesaire adına her ne deniyorsa... Benim bu konuda söyleyecek bir kaç lafım var.

İlk önce söze şunu söyleyerek başlamak istiyorum. Ben türbana karşı bir insan değilim. Hatta ben giysi konusunda herhangi birşeye karşı olan bir insan değilim. Mesela bir nudist çıplak bir şekilde gezebilsin, bir öğretmen şortuyla ders verebilsin, budist turuncu kıyafetleriyle üniversiteye girebilsin, bir milletvekili slip mayosuyla meclise girebilsin, Fes takmak isteyen taksın, kavukla gezmek isteyen gezsin, isteyen Deli Cevat gibi saatini pipisine takıp gezsin, isteyen istediğini giysin, isteyen giymesin, isteyen istediğini yapsın...Yani ben bu kadar aşmış bir şekilde bakıyorum olaya. Fakat bir de toplumsal gerçek diye bir şey söz konusu...

Geçen KPSS'ye girerken yaşadığım bir sıkıntıya değinmek istiyorum. Biliyorsunuz ki Eğitim Bilimleri Sınavı, çekilen kopya yüzünden iptal edilmişti. Bunun için "olağanüstü" önlemler alan ÖSYM bu önlemleri sadece açık insanlara uyguladı. Sınava girerken, cebimdeki dönüş paramı (bozukluklar) attım, sigaramı, çakmağımı ve benim için en önemli olan sınavlarda burnum aktığı için yanımda getirdiğim mendilimi attım. Bunların dışında küpe bile takmanın yasak olduğu bu sınava, baş örtülü arkadaşın kafasının içi herhangi bir aramaya tabî tutulmadan, küpe yoklamasını bırakın kulaklığı var mı yok mu diye bakılmadan, çantası sadece gözle aranarak içeri girdi. Evet ülkemde ilk defa ikinci sınıf vatandaş gibi hissettim kendimi. Bu konuda polisi uyardığımda bana verilen cevap "Uzun sürecek abi! Çok kişi var! Git sınavına gir allanısen" oldu... Bir şey diyemedim sınav öncesi moralimi bozmak istemiyordum. Ya sabır dedim geçtim...

Şimdi gelelim asıl konuya. Dediğim gibi kimsenin kıyafetinde değilim ben fakat oturup bi düşünmek gerek. Türbanla üniversiteye giren genç kızımız, ileride iş hayatına girdiği zaman ne olacak? Orada o türbanı çıkarmak zorunda kalmayacak mı? İşte o zaman da çalışırken de türbanı takmak istemeyecek mi? İsteyecek elbet. Peki buna neden karşıyım?


Hakimler, savcılar, avukatlar neden cübbe giyerler? Doktorlar neden beyaz önlük? Ya da bir öğretmen neden başı açık olmalıdır? Hepsinin tek sebebi var. Bu görevleri yerine getiren insanların tarafsız olma zorunluluğu! Çünkü bir hakim veya savcıya gittiğiniz zaman onun cübbesi tarafsızlığını simgeler. Yani o insanın ne siyasi, ne dini görüşünü bilememenizi ve o insanın sizin hakkınızda vereceği kararların tarafsızlığını! Diyelim ki siz alkol yüzünden Hakime Hanım'ın karşısına çıktınız, Hakime Hanım'ın başında türban! İşte o zaman sıçtığınızın resmidir canlarım. Çünkü o insanın hayati görüşünü ve duruşunu biliyorsunuz ve baştan kaybetmişsinizdir... Tarafsızlık çok ama çok nadir bir seçenektir...

Bir Doktor Hanım'ın başında türban, siz penisinizde çıkan yara için gidiyorsunuz (ki oldukça insani bir durum), ee n'oldu şimdi? Ya da kendi başıma gelen bir olayı anlatayım, midye yediğim için besin zehirlenmesi yaşayıp özel bir hastaneye kaldırıldım. Dindar bir doktor (soyadı da öyleydi) ki bıyıklarından anlamamak mümkün değildi. Midye yüzünden zehirlendiğimi söyleyince "öyle günah şeyler yersen, zehirlenirsin elbet" gibi bir yorumla geldi bana...

Öğretmenler hele... En önemli meseledir bu! Öğretmenlerin tarafsızlığı... Bir öğretmen tarafsız olmalıdır ve bütün yolları göstermelidir öğrencilerine, iyi yolu seçmelerini önermelidir fakat seçimleri öğrencilere bırakmalıdır. Dini, ırkı, cinsiyeti yüzünden herhangi bir ayrım yapması söz konusu bile olmamalıdır. Okuldayken bazı arkadaşlarım vardı, erkeklerle değil konuşmak selam dahi vermiyorlardı. Peki bu arkadaşın erkek öğrencisi olduğu zaman ve o çocuk yere düştüğü zaman ne yapacak? Günah deyip dokunmayacak mı?

Olmaz canlarım, olmaz... Malesef toplumda tarafsız olması gereken meslekler vardır, bu mesleklerde kıyafet serbest olmaz, olamaz! Mustafa Kemal Atatürk bu kanunları getirirken bir bildiği vardı elbet ve toplum henüz bu şekil bir ayrımı, şekilleşmeyi kabul edecek kadar gelişmedi. Üzgünüm fakat toplumu önemseyen her bireyin (türbanlı veya türbansız) kabul etmesi gerekir ki, ESAS AYRIMCILIK TÜRBANIN SERBEST BIRAKILMASIYLA BAŞLAYACAKTIR...

8 Aralık 2010 Çarşamba

götünü dönen adam... Göt adam...

 Tırnaklarımı sivri törpüledim ve jülyen doğrayacağım adamı karşıma aldım... Ama önce sizlere bu hikayeyi anlatmalıyım.

Kuzucuklarım ben bundan tam 4 ay önce (sevgilimden ayrılalı 2 ay olmuş savrulma aşamasındayken) Spora yazıldım. İşte depresyonumu atacağım vesaire derken bir çoğunuzun bildiği üzere spor hocama hafiften kurlar yapıyorum falan. Bir gün spor hocam arkamdan soyunma odasına geldi ama o sırada içeride hoşçana bi adam vardı. içimden "Kahretsin yine sevişemedik!" dedim o da afalladı falan derken ben sizi tanıştırayım geyiğine girdi ve yanımdaki 40 yaşlarındaki adamla beni tanıştırdı. 40 yaşında dediğime bakmayın adamın kaslarının üstüne parmesan peyniri rendeleyin erisin, o derece hırs yapmış ve o oranla kas yapmış herif.

Neyse ben tanıştım adamla, bu sefer hafiften ona sulanmaya başladım ama sulanmaktan kastım kesin bi bok var bunda, tavlarım lan ben bunu geyiği... Havuz kenarında otururken işte konuyu seksten falan açıyorum ki konu oraya gelsin, adam da açılsın. Adam "ben duygusallık olmadan seks yapmaya inanmıyorum galiba sen sekse çok düşkünsün, gençlik işte..." demesin mi göt gibi kaldım ortada! sinir oldum gittim kendimi buz gibi havuza attım!

Derken bu bizim duygusal amcayı Kuşadasın'da gay barda görmeyim mi? Ahhhh dedimmmm şimdi düştün ağlarıma... Gözlerimi Erkeğine yönelmiş Hande Ataizi gibi kısarak yanına doğru yürüdüm... Evet o gece ki o adamı görmeden önce içmiş bulunduğum 500 liralık içkinin de etkisiyle yanına oturdum ve şöyle salak bir cümle kurdum. "Vaaayyy bay duygusal, sen gay miydin yahu, neyse hacı hacıyı mekkede hoca hocayı tekkede ibne ibneyi dakkada demişler ahahaha(buna sadece kendim güldüm, herif gayet normal durdu) yeaaa çok sarhoş olmasaydım sana bi şey söyleyecektim ama sarhoşum yarın pişman olurum diye söylemiyorum!" Evet içince aptallaşıyor insanlar! üzgünüm, herif de pişman olma istersen dedi ve kalktım...

Bi süre sonra baktım bizim duygusallık amca kucaktan kucağa geziniyor! ayh noldu bunun duygusallığına derken gittim yanına "Seni yarım saatlik çalsam sorun olur mu arkadaşların için?" diye sordum ki bu benim ender anlarımdan biridir. Ne kadar sarhoş olursam olayım kimseye gidip senden hoşlandım, gel konuşalım bilmemne demem. Burnum düşse yere almam, götüm kopsa bırak kalsın kalan bana fazlasıyla yeter derim alkoll ahhh alkoollll ve o kaslaarrrr.... Herif 5 dil biliyor fakat dönüp "yok ilgilenmiyorum" ya da "Daha sonra konuşalım" ya da benzeri bi şey demedi!!! döndü götünü devam etti dans etmeye...


gözlerim doldu resmen yahu piç gibi kaldım ortada :( neyse ben de gittim köşede bi koltuğa oturdum yanıma gelen yakışıklılardan biriyle teselli bulmaya başladığım noktada (öpüşürken falan) duygusallık amca yanıma gelip "şimdi konuşalım istersen" demesin mi?? döndüm öpüşmeye devam ettim...



veee aradan 3 ay geçti, dün yeniden aynı spor salonuna yazıldım (evimden yaklaşık 15 km uzakta bu salon) bugün karşılaştık! fener görmüş tavşan gibi baktı vallahi, bi selam verdim geçtim sporuma devam ettim, hocama sulandım hafiften... Nereye gitsem herif tepegöz gibi beni izliyor yahuuu! Sonunda bitirdim programımı saunaya geçtim, bi baktım bu da geldi 2 dakika sonra, ayyyyy sıcak bastı dedim çıktım, duşa girdim bi baktım bu da yan duş boş olduğu halde beni bekliyor... Sürüneceksin köpek, götünü dönüp dans etmenin bedelini ödeyeceksin! bendeki ibne damarını çatlattın ya ben o tırnaklarımı tam 3 ay boyunca sivriltmek için törpüledim! geçiricem bi yerlerine amaaa az sürün...

Hayat devam ediyor, yaşayanlara...

On dört saat uyuduktan sonra, uyandım. Yasak olduğu halde kayıtsız kalmamak adına haberleri açtım ve izlemeye başladım. Doğmadan öldürülen çocuğun hikayesini gördüm; siyaset üniversitelere girmesin diyen bir millet vekilinin, bunu bir üniversitede söylediğini gördüm; gördüm Allah gördüm... Niye uyandım lan ben dedim, gittim yattım. Uyumak ne mümkün? Kalktım çocuğu polis tarafından "öldürülen" annenin röportajını okudum. Oturdum, ağlamaya başladım. Küfretsem biliyorum ki bildiğim küfürler hafif gelecek. Bir şeyler yapmak istesem, parmak boyundaki yaşam için bu ülkeye gelecek olan çocuğu geri getirmeyecek...

Yaklaşık 8 aydır güçlü bir antidepresan kullanıyordum. Şimdi oturup düşünmeye başladım "neden?" diye... Gereğinden fazla mı empati kuruyorum bilmiyorum fakat, başkalarının başına gelen şeyler de beni çok yıpratıyor. Kendi başıma gelenleri saymakla bitmez... Sakin olmalıyım diyorum kendi kendime. Yeniden Saç kıran istemiyorsan, yeniden avuç avuç antidepresanlar istemiyorsan, yeniden toplumdan kaçmayı istemiyorsan, yeniden nefes alan bir ölü olmak istemiyorsan sakin olmak zorundasın diye telkin veriyorum.

Keşke yapabilsem. Şu anda tek düşündüğüm, Parmak çocuk bu dünyaya gelmediği için şanslı mıydı? Böyle bir dünyaya ben geldim de ne oldu? Bulabildiğim tek aptal teselli bu oluyor. Ama biliyorum ki herkesin yaşama hakkı vardır ve bunu bir "polis tekmesi" kimsenin elinden alamaz...

Sakin olmalıyım... 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1... Derin nefes al, ver... Çocuğun ölmesinden, kendin yaşadığın için utanma! bunu o polisin yapması gerekiyor... 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1... Derin nefes al, ver... Hayat devam ediyor, yaşayanlara...

7 Aralık 2010 Salı

Sakinim...

Yalan bir mutluluk yerine,
yalan bir "unuttum!" yerine,
Sakin, metanetli bir hatırlıyorum geçiyor aklımdan.

Sevmemiştim zaten hiç yerine,
Nefret ediyorum yerine,
Pişman değil, huzurlu bir sevmiştim diyorum arkandan.

Ağlamadım ki yerine,
üzülmedim ki yerine,
Ağladım, yıpratmadım kendimi,yavaştan toparlandım.


Özlemiyorum ki yerine,
Hatırlamıyorum ki yerine,
Ara sıra özlüyorum, hatırladığımda gülümsüyorum diyebildim.

Gülümsediğimde mutsuzluktan ya da mutluluktan değil,
Hafif bir hüzünden gözlerim dolarak yapıyorum bunu.
Sevmediğim bir sessizlik yerine, bunları söyleyebiliyorum sevgili,
Çünkü her eski sevgili merak eder, eskiden sevdiği insan n'apıyor diye...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Masal Kahramanları

Adı Firuze...

14 yaşında amcası tarafından tecavüze uğradı. Abisine bu durumu söylediğinde o da tecavüz etti, babası bu olayı duyduğunda namusunun kirlendiğine karar verildi ve öldürüldü. Casper onu kurtaramadı.


Adı Hakan...

Dayısı tarafından bir sene 13-14 yaşları arasında tecavüze uğradı. Durumu kimseye söyleyemedi. Defalarca kendini öldürmek istedi başaramadı. Eşcinsel ilişkiye girmeye başladı, ailesine söylediğinde dışlandı, işsiz kaldı, travesti oldu, adı artık Seda'ydı, seks işçiliği yaptığı sırada müşteri beklerken homofobik saldırı kurbanı oldu öldürüldü. He-Man onu kurtaramadı.


Adı Kaan...

10 yaşındayken babasının arkadaşı tarafından tecavüze uğradı. Hayatını etkileyen bu olayı kimseyle paylaşmadı fakat içinde büyüttüğü homofobizmle yıllar sonra müşteri bekleyen Seda isimli Travestiyi öldürdü, daha sonra hapishanede öldürüldü. Şirinler onu kurtaramadı.

Adı Gülistan...


13 yaşında tecavüze uğradı, bunu kimseye söyleyemedi. 16 yaşında evlendirildiğinde bakire çıkmadığı için kocası tarafından öldürülesiye dövüldü ve namussuz ilan edilip diri diri gömüldü. Arı Maya onu kurtaramadı.


Adı Ayşe...

11 yaşında tecavüze uğradı, 15 yaşındayken 40 yaşındaki adamla evlendirilmek istendi ve evden kaçtı. İstanbul'a geldi, birini sevdi sevdiği adam onu pazara sundu, şimdi fahişe. Müşterilerinden biri kafasına sıktı öldürüldü. Temel Reis onu kurtaramadı.




Adı ne olursa olsun bu çocuklar, yaşıyor da olsalar aslında birer ölüler. Seks konusu tabulaştırıldıkça ölmeye mahkumlar. Zihniyetler değişmedikçe, tecavüze uğrayanlara namussuz gözüyle bakıldıkça hepimiz birer ölüyüz.   Saçma sapan çizgi film karakterleri onları kurtaramadı. Bizi de kurtarmayacaktır. Bu zihniyet profil fotoğraflarına koyulan çizgi film karakterlerini anlamayacaktır. Din adı altında cinsellik tabulaşacak; örf, âdet, gelenek, görenek adı altında cinsellik tabulaşacak ve bu çocuklar tecavüze uğradıklarını söyleyemeyecek, söylendiğinde dışlanacak, yapanın yanına kâr kalmasından başka bir şey olmayacak...

Olmadık insanları sevecekler, küçük yaşta aldıkları darbelerle olmadık insanlara güvenecek, daha çok yaralanacaklar. Biz bu sırada herkesi susturacağız seks konusunda aman konuşmayın, ayıptır diyeceğiz. Toplumun içinde eriyip gidecekler. Biz ayıplayacağız. Çünkü tecavüze uğrayan o çocuk ileride eşcinsel olduğu için günah işlemiş olacak ve öbür dünyada bir daha yanacak. Fahişe olduğundan dolayı ilahi adaletten faydalanamayacak. Gerek gökten inen, gerek yerde yazılan kanunlarda büyük eksiklikler devam edecek.

Şanslı doğanlar, çocuk esirgeme yurdunda hademeler tarafından tecavüze uğrayan kızları düşünmeyecekler. Hayatlarını nerede, kiminle geçirdiğini umursamayacaklar. Bekareti kaybolmuş kızın namusu kaybolmuş sayılacak.

Hiç bir çizgi film karakteri onları kurtarmadı kurtarmayacak. Onların katili: cehalet... Keşke sihirli değneğiyle o peri çıksa, cehaleti yokediverse... Yapmadı, yapamayacak... Masallara inanan toplum gönüllüleri, bırakın masallara inanmayı. Siz masal kahramanlarını profil fatağrafı yaparken, cehalet sizi umursamayacak.



(Bütün kişisel çıkarlarımdan sıyrılarak bu yazının paylaşılmasını sizlerden rica ediyorum. Şimdiden çok teşekkürler. Eştenselgünlük...)

3 Aralık 2010 Cuma

Aşkı bi bok sandım yıllarca...

Aşkı bi bok sandım yıllarca,
Yağmurlar altında oturdum ağladım.
bağlandım olmadık ruhlarla.
Ruhumun dengesizliğinden belki de,
Olmadık insanlara tutuldum kaldım...

Aşkı bi bok sandım yıllarca,
Hayatımı adadım, aşkımla besledim.
Aşk karın doyurmuyormuş,
Klişeler dahi yalanmadan öğrenilmiyormuş,
Geç de olsa anladım...

Aşkı bi bok sandım yıllarca,
O yıllarda yandıklarımı unutup,
Başkalarına da ağladım.
Onlara da adadım kendimi ama daha az...
Her geçen gün daha da az...

Aşkı bir bok sandım yıllarca,
Hala daha sanıyorum belki de.
Her şey farklı olurdu elbet hissedebilseydim,
Hissedebilseydim eskisi gibi...

1 Aralık 2010 Çarşamba

sıçıyoruz arkadaşım!

"Arkadaşım sıçıyoruz, trende tuvalet mi yok! git başkasına!" Evet kapıyı toplam 7. kez çalan herife söylediğim replikti bu! Yahu İstanbul'dan gelirken misler gibi vagonların içinde de priz vardı ben de telefonumu şarja takıp twitter miwittr takılıyordum öyle, ama bilgisayarım yoktu yanım da! şimdi bilgisayarım var vagonlarda priz yok! şu anda size tuvaletten bildirmekteyim canlarım ciğerlerim burası oldukça daraşmalık bir alan! hele benim gibi 184 boya sahipseniz daha bi beter yani! annem koltugun ikisine de yayılmış vaziyette uyuyor, ben klozetin üstünde oturmuş bloguma yazı yazıyorum! o kadar garip bir hal ki tasvir etmeye kelimeler yetmiyor! TCDD'ye duyurulur, tuvalet çok rahatsız be hacı! ben ankara'dan izmir'e tuvalette 14 saat boyunca gidemem ki! bi çözüm üretin yalvarıyorum resmen! ayrıca Turkcell! Sana da buradan sesleniyorum Senin çekim gücün TCDD trenlerinin tuvaletlerinde geçmiyor olum! Vınn bokuyla kaldım burda? napçam götüme mi sokçam bu vınn'ı? Cİyaaaak diye bağırmadan önce, biri bir daha kapıyı çalarsa giiiirrr diye bağırırım haberiniz ola!

Turgut'un anısına... (Final)

başı kesilmiş de kurtulmuş tavuk gibi evin içinde turguttt turguuut diye dolanırken, o kafayla kankamı arayabildim bir tek! Kankam da o şehirde tek piercing takan kız olarak, mimlenmiş durumdaydı, küçük şehirlerde farklı bir şey yapıyorsanız, fahişesiniz, satanistsiniz, eroinmansınız... Yani şehrin bi başından osursanız öbür başından 40 kişiyle yatmış da ishal olmuş dedikodusu çıkar... Öyle bi durum anlayacağınız...  Ardından polisleri aradım, konuşma aynen şu:

"-Memur bey yetişin Turgut çalındı.
-Beyfendi çocuğunuz mu kayboldu?
-Ne çocuğu be! bilgisayarım çalındı, nooolur gelin noooolurr...."


Polisler geldi, bir yandan parmak izi alıp bir yandan beni sorguluyorlar bir yandan da zabıt tutuluyor...
"-Beyfendi neden sizin bilgisayarınızı çaldılar?
-bilmiyorum (ağlıyorum bir yandan)
-Bu kadar ağladığınıza göre bilgisayarınızda ne vardı?
-Fotograflar, şarkılar falan ahhh Turgut'um
-Turgut kim?
-Bilgisayarım.
-Adı mı vardı bilgisayarınızın?
-Evet.
-Siyasi bir örgüte üye misiniz?
-Hayır ben apolitikı bi herifim!
-Apocu musun lan sen?
-Yanlış anladınız memur bey, politikayla ilgim yok yani!
-haaaaa
- Peki birini tehtit edici bi şey var mıydı?
-yoktu...
-Peki neden bilgisayarı çaldılar?
-Beyfendi burası öğrenci evi farkında mısınız? Başka çalınacak ne görüyorsunuz?
-Ne vardı bilgisayarında?
-Fotoğraflarım vardı! (deliriyorum artık!)
-Nasıl fotograflar?
-Çığlak fotoğraflar...
-Atletli falan mı?
-Yok yok anadan üryan..."

Evet delirmiş durumda ben bu sorulara cevap verirken eroinman, fahişe, satanist kankam girer içeri...

"-Alın bunu başka odaya"
Ve kankamla geçen muhabbet, "sam'in fotoları varmış bilgisayarda" kankamdaki cevap " aa evet makyajlı fotoları vardı" "Sam makyaj da mı yapıyor?" "Yanlış anladınız sanatsal makyaj hani var ya marilyn manson gibi" "Nesiniz lan siz?" "Evet ben de hep soruyorum bu soruyu, neyiz biz?" "Ne kullanıosunuz siz?"


Bilgisayarım çalındı, neredeyse ben suçlu duruma düşecektim, peki memur bey, hırsızın hiç mi suçu yok deyiveresim geldi ama sustum... Adalet farklı işliyor kuzular...

Turgut'un anısına... (part 2)

Daha sonraları yalnız başıma eve çıktım söylemesi ayıp 4 katlı, 7 odalı, kocaaamaaan villa :) oha demeyin kirası çok ucuzdu :) hatta o kadar ucuzdu ki, aylık ısınmaya harcadığım para kiradan daha fazlaydı. O derece yani düşünün. E tabi benim bir evim olursa ne olur keraneye döner. Altı ay boyunca kaldığım o evde bi ben seks yapmadım kuzular, gelen birini attı giden birini attı, hatta bi gün kapıda biri vardı tanımıyorum. Vallahi adam gelmiş kız arkadaşıyla, bi arkadaşı tarif etmiz benim evi.. E geçin dedim ne deyim şimdi :) Benim de o sıralarda Turgut(bilgisayarım)'la derin bir ilişkim vardı. Çünkü internetten biriyle tanışmıştım 7/24 o tiple konuşuyorum ama yok böyle bir konuşma, sabaha karşı saat 4 e kadar msn başındayız, kameralar açık, sabah dokuzda dersim var mesela, telefonla uyandırıyordu beni (dalga geçmeyin, ondan sonraki hiçbir sevgilim ders programımı ezbere bilmedi bilse de uyandırma zahmetine girmedi). Ders aralarında nişanlımla konuşuyorum geyiğine telefondayım sürekli malum sınıf arkadaşlarına da çaktırmıyorum durumu. Bi kız arkadaşı yok bunun neden falan diye sormaya başlıyorlar, e o zaman da nişanlıyım diye sallayıvermiştim. Neyse bu yerden bitne göt beni bi gün terkediverdi, ben deli gibi ağlıyorum ama öyle böyle bir ağlamak değil, insan sıçarken ağlar mı lan? bildiğin ağlıyorum, Turgutumla ben kalmışım sadece, onun da bilgisayarının adı vardı, Göğen'di bak hala hatırlıyorum. Aman o da ekmek yerdi, aman o bu şarkıyı pek severdi modunda ağlıyorum ben, fotograflarına bakıyorum ağlıyorum, gönderdiği şarkıları dinliyorum ağlıyorum, eski yazışmalarımızı okuyorum ağlıyorum, zıkkımın kökü ağlıyorum öldüm geberdim ağlıyorum o derece yani, sünger gibi su çıkıyor bi taraflarımdan. böyle bir dönemde ben Turgut bağımlılığımla ve yanımdaki tek arkadaşım olarak... Aman tanrım ne kadar salakmışım dediğim günler geçirdim...

Birgün uyandım ve dedim ki tamam artık ben bunu unutmalıyım, okuna gittim dönerken DVD aldım, onun yolladığı ne var ne yoksa hepsini o dvd'ye kaydedecektim, bir geldim, bir baktım, TURGUT YOOOKKK!!!!!

Turgut'un anısına... (part 1)


Bi bilgisayarım vardı üniversitenin ilk yıllarında, adını Turgut koymuştum. Yurtta kaldığım için hırsızlık olaylarına karşı bi önlem olarak, sadece dört kişi biliyordu bilgisayarımın olduğunu ve bu dört kişi arasında bir parola geliştirmiştik. Bizim gececi müdür sürekli Cafer donlarından giydiğinden dolayı herifler her zaman dalga geçerdik ve parolamız "cafer" oluvermişti. Kapıdan girecek olan 3 kere tıklatıyr, içerdeki soruyor " kim oooo??" " Cafeaarrr" böylece parola tamam oluyor ve girebiliyor olur da başka bir isim söylenirse yatagın altına atılıveriyor. Böylece o dört kişi arasında need for speed turnuvası ya da porno film izleyecek olanlar "hacı be bi çıkın da bi asılayım" diyordu. Evet evet biz çıkıyorduk, toplam 20 dakika sonra içeri tekrardan "Cafer" diyerekten giriyorduk. İnternet kotasının amına koyup, bilgisayarımda hetero pornoları dolaşıyor ciyak ciyak ciyak :) bir ay kadar biz bu cafer parolasını Turgut'a ulaşmak için kullandık. Bir ay kadar sonra bu manyak dörtlü kahvaltıya iner ve çocuğun birini küfür ederken yakalar. "N'oluyor hacı yeaaa" derken çocuk durumu anlatıyor, meğer herif bizim yan odada kalıyormuş, adı da Cafer'miş biz her Cafer dediğimizde herif dışarı çıkıp efendim diyormuş, bir kere denk gelseydik kesin sikecekti bizi. Allah'tan yakalanmadık... 

Esas olay bu değil elbette. Asıl olay benim Turgutla olan ilişkim ve sonrasında olanlar :) Turgut hakkında ufak bir ön hikaye sonrasında devamını bir sonraki partta anlatacağım mujuk kuzular...