Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Ekim 2011 Pazartesi

Kellik başa bela!

FLOW
Saçlarım oldum olası bir sorun olmuştur hayatım boyunca! Eskiden aşırı gür olmasından şimdi de prekel (kel olacakmış gibi duran bir yarı kel kafa! ) olmamdan kaynaklı sorunlar bunlar. Yakın arkadaşlarımın hemen hepsi bilir ki ben ağır bir berber fetişistiyim. O koltukta oturduğum zaman hiçbir telefon cevaplanmaz, tek kelime konuşulamaz, hele de berber hafiften dayıyorsa, ben ki o sürekli konuşan herif kekeme olup çıkarım... Bu yüzden eski sevgililerimden bazılarının berbere gitmemi yasaklamışlığı vardır. Benim de boşalamadığım bir  çok kez berber düşünmüşlüğüm vardır. Çocukken bile babamdan zorla para isteyip berbere giderdim o derece abuk bir şey! Sebebini hala çözebilmiş değilim. Bilinç altıma sokayım!

Ne yazık ki bir zamanlar ara makas atmadan kesemedikleri gür saçlarım artık yok! Gitti gidiyor ve hızla bu dökülme durdurulamaz şekilde ilerliyor. Şu an ki halimi üniversite üçüncü sınıfta aldım diyebilirim aslında, antidepresanları bi bıraktım, fışk diye saçlarımın yarısı dökülüverdi. Bir sürü saçkıran çıktı geçti, çıktı geçti... Saçkıran denen olay da garip böyle tavuk götü gibi açılıveriyor kafanızın bir kısmı yaklaşık para büyüklüğünde sıkıntınız neyse o geçene kadar da geçmiyor. Yurdum insanı berber önerip, sarımsak sürmek, kafama jilet attırmak gibi parlak fikirlerle gelip duruyor. Bir de "Benim amcamın oğluna da aynı şeyler olmuştu o sarımsakla geçirdi!" tribi beni benden alıyor. Şimdi de kafamın arkasında ufak bir saçkıran var. Merak edenlere, "oraya ne oldu?" diye soranlara sesleniyorum! Evde Matrixçilik oynuyorum ben! Kafama sokup sokup çıkartıyorum!

En fitil olduğum mevzu da, benim kellikle herhangi bir sorunum yokken, ben haricinde herkesin bu konuya acayip şekilde takmış olması, annemin krep yaparken "uç uç kel oğlan annen sana bioxcin alacak" şeklinde şarkı söylemesi mi dersin, teyzemin "kel oğlum, keleş oğlum; Sinirlendiğinde de AKP ampulü oğlum" diye sevmesi mi dersin, laf sokmak isteyenlerin çok orijinal bir yerden vuruduğunu sanıp "keltoş" diye bağırması mı dersin...Ha bir de vizontele espirisi var ki beni benden alıyor! "bi şampuan çıkmış kıçına sürüyormuşsun ordakileri döküp kafanda çıkartıyormuş kıvırcık mıvırcık idare edersin artık!" Ulan puşt ne biliyorsun benim kıçımdaki kılın kıvırcık olduğunu ya da kıçımda kıl olup olmadığını! Orijinal ol be, laf sokacaksan bile adam akıllı bi şey söyle, annem ve teyzem bile sizlerden daha yaratıcı! Bir de "ektirirsin geçer"ciler var. Verin parasını sırf sizin için ektiricem! Benim kellikle bir sorunum yok! Toplum baskısı kurbanı oluyorum! Yirmi beş yaşında adamın saçları dökülür müymüş, babamda benden çok saç varmış, bilmem neymiş...

Annem ve teyzemi ayrı tutuyorum ancak demedi demeyin, bundan sonra kelliğimle ilgili tek laf söyleyene kafam girsin! Kızdım artık!


17 Ekim 2011 Pazartesi

Yasaklar, zamlar ve elden giden özgürlükler...

Günümüz hükümeti sigara ve alkol için yaptıkları baskıların gençlere  faydalı olduğunu düşünseler de yanılıyorlar. Bunca yasaklar, engellemeler, hiçbir yerde içemezsinizler... Farkındayım, zihniyetiniz yasaklara göre işliyor fakat yasaklar sadece insanları daha sapkın yollara savurmaktan öte hiçbir şey yapmıyor.  Yapılan zamlar da aynı şekilde...

Önce yasakları ele alalım. Her yasak kendi isyancısını doğurur. Siz Beyoğlu'nda oturmayın dersiniz insanlar ayakta içerler, siz sigara içmek yasak dersiniz bundan tek kazanan zabıtalar olur, en baba rüşveti onlar yer...
Alkol kullanan insanlara canavar gözüyle bakarsınız, nasıl bir cehennemin zebanisi olduğunuzun farkına bile varmazsınız...

Siz sanıyor musunuz ki zam yaptığınızda gençler alkol tüketmeyecek? İstatistikleriniz sizlere bunun doğru olduğunu söyleyebilir, ben de bunu onaylayabilirim. Hatta diyebilirim ki, daha ucuz sarhoş olmak, kafayı bulmak varken neden alkolle uğraşsınlar ki? Gençleri uyuşturucuya itmekten başka nedir ki bu yapılan zam ve yasaklamalar? Gerçekten de uyuşturucu bulmanın çok zor bir şey olduğunu mu sanıyorsunuz? Sanırım biz aynı dünyada yaşamıyoruz...

Peki ya sigara... Onun yerine yurtdışından kaçak yollarla gelen tütünler var. Şimdilerde bütün gençlerin kullandığı, daha sağlıksız ancak ucuz ve nikotin ihtiyacını karşılayan bir şey. Ve siz sanıyor musunuz ki yasaklarınız harfiyen uygulanıyor? Güldürmeyiniz bizi lütfen... Dogmalarınız sizin, düşünme ve özgür yaşama hakkımız bizim olsun. Bu bizlere yeter.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Sıkılhan...

Sizler bu yazıyı okurken belki sıkılacaksınız ve büyük ihtimalle ben de yazarken sıkılacağım ancak yazsan olmuyor yazmasan olmaz durumu mevcut. Yazmazsam daha beter sıkılacağım. Yapacak hiçbir şey yok. Askerlik yapmadığımdan dolayı iş yok. Bomboş oturmaktan öte başka bir şey de yok...

Sıkılıyorum uzun lafın kısası. Aslında beni sıkan bu gündelik telaşelerden ziyade, Türkiye'de, geleceği belli olmayan bir durumda kalmış olmak. Bir gün aşık olmak yasaklanacak, öteki gün sevmek parayla olacak, ona da zam üstüne zam yapacaklar... İşte o gün geldiğinde hepiniz boku yiyeceksiniz. Ben biraz daha şanslıyım. Duygularımı aldırdığımdan beri kimseye karşı hiçbir heyecan falan hissetmiyorum. Hiçbir şey beni heyecanlandırmıyor, hiçbir seks, hiçbir beden... Aşık olmak bir yana, sevemiyorum bile. Hani insan birinin yanında kendini güvende hisseder ya, o durum da yok artık bende. Sürekli bir diken üstünde oturma hali. Ancak azimle deniyorum, azimle yeni birileriyle tanışıyorum oturuyorum, aynı tanışma cümlelerini kuruyorum, hayatıma dair belli başlı bahsetmem gerektiği kadarını bahsediyorum. Ardından olursa gidip seks yapıyoruz, daha sonra onlar üç beş kere daha arıyorlar fakat telefonlarına cevap bulamadıkça arama oranları da düşüyor ve yok olup gidiyorlar. Belli bir süre sonra kimseyle görüşmeye falan da gitmeyeceğim anladığım üzere, psikolojide buna "öğrenilmiş çaresizlik" diyorlar... Komik  değil mi?

Hissetmemekten sıkılıyorum belki de, hissedememekten. "Yıllarca ne oldu da ben böyle hissizleştim?" diye sorduğumda kendime, cevap bile bulamıyorum. Hani desem ki, eski aşklarım beni çok yıprattı, örseledi dağıttı falan... Tamam kabul edilebilir bir durum fakat onlara dair de herhangi bir şey hissetmiyorum ki! Hani onların acısı falan olsa kenarda köşede diyeceğim ki en azından bi aşk acım var o yüzden olmuyor.... yok anam bacım bomboş...

Sakinliğim de korkutuyor beni. Uyandıktan sonra "bugün sıkılmamak için ne yapsam?" diyorum ve uyuyana kadar bu soruya cevap ararken sıkılmış bir halde buluyorum kendimi. Kendimden sıkılıyorum billahi, eskiden gülerdim falan, eğleniyor numarası yapardım. O mutluluk oyunundan falan da sıkıldım. Etrafımda trajik hikayeler yaşamışçasına aşklarını anlatan insanlardan da sıkıldım, sürekli şikayet edenlerden de sıkıldım, sürekli sıkıldım demekten daha çok sıkıldım....
Sıkılhan olsaydım daha az sıkılırdım...

Ölmek yaşamaktan daha mı heyecanlı ki? pıfff ölmek de sıkıcı...



12 Ekim 2011 Çarşamba

Unutmak Üzerine

"Ayrılık da sevdaya dahil" dediğinde Atilla, belki de çekinmişti "Unutmak da sevdaya dahil" demeye. Unutmak, ayrılık kadar acı barındırmaz çünkü içinde. Daha doğrusu barındırdığı hüznü sezmek zordur, unuttuğumuz için.
Bir zamanlar savrulduğum, hayatımı darmadağın eden insanları ancak ve ancak yeniden topladığım hayatımda yer alacak insanlara ön yargı zırhı geliştirirken kullanıyorum. Ön yargı denen olayın insanlığın en büyük zaaflarından biri olduğunu bildiğim halde kurtulamıyorum. Bir çoğumuz inkar etse de sigara bağımlılığı gibidir ön yargılar.

İnsan süzgeci unuttuklarımızla örülüp, unuttuklarımızla delik deşik olur hep. Onlar belirler kimin elekten geçeceğini, kimin atılacağını. Şu an içinde dönüp arkanıza bakın; gün içerisinde, hafta içerisinde, aylar, yıllar içerisinde hayat denen kargaşada savrulurken kaç kişi vardır hayatımıza dokunmuş(tokat atmış, sadece durup bakmış, içine sıçmış) olan? Şimdi hatırladınız belki, isimleri yoktu belki, sadece görüntü şeklindeydi hatta... İşte o insan, o dönem içerisinde, hayatın cetvelinde kaçıncı milimetrede hayatımızdaki değerini yitirdi? Aniden mi oldu bütün bu olanlar, yoksa bir dalganın yavaş yavaş götürmesi gibi miydi?

Unutmayalım ki şu an sevdiklerimizin bir kısmını da unutacağız, çok azını bir sonraki devinimimizde yanımızda taşıyacağız ve yeni insanları unutmak için seveceğiz...

Senin gibi


Senin gibi bakmadı gözleri,
Senin gibi tutmadı ellerimi,
Senin gibi dokunmadı bana,
Senin gibi sarılmadı,
Senin gibi güzel de gülmedi...
Bunların hepsini belki senden çok daha iyi yapabilirdi;
Zira ben,
Sevemedim onu, seni sevdiğim gibi.