Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Kasım 2011 Pazar

Öylesine...

Hiçbir yazımı yazarken "Bu yazım birine ders versin" ya da "Bilmem kimin hayatına dokunsun" mantığıyla yazmıyorum. Bir şekilde okuyan okuyor, bir şekilde beğenen beğeniyor, beğenmeyen de ses etmiyor. Beğenmeyenin ses etmemesinin sebebi de, bu yazıların hepsinin kişisel yazılar olması. Bunu yapmayı bir şekilde sevdim ancak neyse ki, hayatta en büyük zevkim yazı yazmak değil.

Hayatta zevk aldığım şeyleri sorguladığım değişim bir dönemdeyim. Bugün çok sevdiğim sohbetinden keyif aldığım bir arkadaşımla oturduk; hayattan, yaşadıklarımızdan, şimdiki zamandan bahsettik. Geçmişteki ufak detayları irdeledik. Tek tek olmasa da, şuan ki düğümün sebebini bulmaya çalıştık. Yarı nükteli bir dille kaygılarımızdan konuştuk. Sonrasında oturup düşündüğüm zaman, fark ettim ki bir insan başkaları tarafından ne kadar nefessiz bırakılmışsa, baskılanmışsa veya ne kadar zorlanmışsa o kadar derine inebiliyor. Düşüncelerin her birini nefes tutmak gibi gördüğün zaman, denizin derinlerine inebilmek için geçmişinde biriktirdiğin çok fazla pratiğinin olması gerekiyor. Eğer hayatın boyunca zorlanmamışsan, nefesini tutamıyorsun ve düşünceler çerçevesinde sadece sığ bir bakış açısı geliştiriyorsun, bir nevi senin dalman ancak kelebek yüzme kadar dalış oluyor. Umursamayıp çıkıyorsun. Derinlere daldığında ise engin bir deniz, bambaşka bir yaşam bekliyor seni, bambaşka bir bakış açısı kazanmış oluyorsun. Fakat gördüklerini sığ dalışlarla yetinen insanlara anlatamıyorsun. Çünkü aynı dalışı kendisinin de yaptığını savunup, bunları göremediğini söylüyor. Sen de susmak zorunda kalıyorsun. Bu susmalar birikiyor elbette...

Susmak, etrafı daha çok incelemeyi getiriyor. Zamanında çok konuşmuş olmanın verdiği bir bıkkınlık oluyor üzerinde. İnsanlara bir şeyler ispatlamak zorunda kalmıyorsun. Çevremde konuşanları dinliyorum sık sık, bazen yan masadalar, bazen yolda bir süre aynı yönde yürüyoruz... Konuştuklarına itiraz edesim geliyor, yapmıyorum. Onlara göre konuştukları şeyler o kadar doğru ve ben o kadar yanlışım ki! Onların doğruları da bana o kadar sığ ve yayvan geliyor ki, bir o kadar yanlış... Eskiden olsa yapardım, onları da ikna etmeye çalışır, lafın orta belinden dalardım konuya. Şimdi sadece bırakıyorum, senin doğrun sana, benim doğrum bana...

Arkadaşımla konuşmam diyordum. Bugün benim için gerçekten de değerli bir gün bunun tek sebebi, sadece konuşmaktan zevk aldığım insanlarla konuşmak isteyeceğim veya istemeyeceğim konuları eğlenceli bir şekilde konuştum; konuşmayı hazetmediğim insanlarla konuşmak zorunda olduğum şeyleri konuşmadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder